8 Şubat 2016 Pazartesi

Bir Kurban Bağışı Bedeli 2

Parçalanarak öldürüldükleri yerlerde dağıtıyorlardı kurban etini. Sene boyu belki evine et girmeyenler var dediler ihmal etmediler.
Sonra bir umut sığındıkları ev mezarları oldu.
''Apartman merdivenlerinde bir kadınla karşılaştık , kadın gidin apartmanımdan kapımı kıracaklar sizin yüzünüzden dedi izah ettik bizim ışidle alakamız yok dedik kapınızı yine taktırırız bizi öldürecek bunlar dedik'' diyor sağ kurtulan genç....
Sonra işte sığındıkları dairede başlarına gelenler malum.....
Kendisine yapılan işkenceleri anlatıyor.
''Dört arkadaşımın şehit edildiğini duyduğum seslerden anladım. Sonra biri beni işaret etti geldiler kapımı açtıklarında ellerinde kanlı çekici gördüm.Çekiçle satırla saldırdılar. Sonra bana çelme takıp düşürdüler bıçaklar sokuyorlardı çekiçle vuruyorlardı. Biri bana ulaşamadığından sopanın ucuna bağladığı bıçakla uzaktan vuruyordu.... 


 Diyor ki; kurtulduğumda, beni bulduklarında nasıl ki suya batırılmış süngeri sıkarsınız her yanından su çıkar öyleydim amcam bana dokunup kaldıramadı her yanımdan kan çıkıyordu ceketi sedye gibi yapıp araca koydular ... 


 Diyor ki, bayılmışım kara ciğerime soktukları bir şeyle kendime geldim. Beni de atacaklardı camdan son anda farkettim bir boşluk bulup kaçtım ellerinden merdivenler boştu şaşırdım zemine yaklaştıkça yanık kokuları gelmeye başladı. Hepsi kapının önünde toplanmıştı..


Bir etlerini koparıp yemedikleri kalmış! Ve şuan hiç bir bedel ödemeden hayatlarına devam mı ediyorlar? O mahalle, o zılgıt çeken kadınlar, o evinin balkonundan camından kaynar sular akıtanlar... hepsi hala hukuken insan sayılıyor mu ?

Bir Kurban Bağışı Bedeli

Yasin en küçükleriydi 16 yaşında...
İçim öyle dolu ki nereden döküleceğini seçemiyor....
Öldürüldüler katledildiler... Hayır. Parçalandılar. Biz ki parmağımıza iğne batsa irkiliriz. Ben bu yaşımda hala korkarım kan aldırmaktan. Onların sırtlarını satırlarla kestiler. Çekiçlerle vurdular vücutlarına kafalarını parçaladılar.Yetmedi üçüncü kattan attılar yetmedi bedenlerini ezdiler yetmedi yaktılar...
Katlettiler öldürdüler çok boş kalıyor. Tıpkı leşkargalarının ağızlarında insanlık barış hak hukuk çocuklar ölmesin analar ağlamasın kelimelerinin kıymetsiz kalması gibi...
İçim çok dolu.
Bir avuç çocuk. dört beş kişi ki silahsız, bir mahalle içinde şölen havasında kesilip yakılıyor. Kadınlar zılgıtla eşlik ediyor buna sular kaynatıp döküyorlar üstlerine, kışlık odunlarını fırtaltıyorlar... Ve bir kadın geçiyor arabayla paramparça edilmiş bir çocuğun üzerinden sonra gidip kendi çocuğunu büyütmeye devam ediyor...
Peki ya bu vahşetin azmettiricisi olduğu hatta daha ilerisi faili olduğu alenen ortada olan HDP bu ülkede nasıl bu kadar oy alabiliyor. barış diyor kardeşlik diyor da buna nasıl bu kadar insan bu vahşiliğin üzerine hala inanabiliyor?Nasıl hala pkk cici çocuklardan müteşekkil bir dernekmiş de devlet onlara zulmediyormuş havası bu kadar rahat estirilebiliyor? Hangi akla hizmet bu adamlara belediyeler teslim etti oylarıyla insanlar!
Peki, bu topraklar, bu olayın yaşandığı mahalle bölge her neyse sınırlarımız içine dahil değil miydi? Bu olaylar bilinmez bir zaman içinde mi oldu. Nasıl olur da bu çocuklar o leş kargalarının insafına terk edilir onu da anlamıyorum. Polis napıyordu? Devletin güvenlikten sorumlu güçleri o arada daha önemli ne ile meşguldü? Neden ihbar üstüne ihbar aldıkları halde kimse oralı olmadı?
Sağ kurtulan genç diyor ki amcam geldi beni aldı.Sonra iki barikat geçmek zorunda kaldık . Birinde onlardan gibi davrandık diğerinde tutmadı Amcam barikatın silahların üzerine sürdü kurtulduk.
Bir sivil bunu yapabiliyorsa devletin güvenlik güçleri neden yapamıyor? Bir şehir gözlerini kapayıp kulaklarını tıkayıp sabahı mı bekledi yani naaşlarını kaldırmak için...Bunu benim aklım almıyor vicdanım kabul etmiyor.
Bizi öldürüyorlar diye gelen bir ihbara karşılık olarak kimler öldürüyor sorusunun sorulmasındaki mantık ne? Ne yani eğer hdp/ pkk işin içindeyse o ihbar ilgilenilmemesi gereken bir ihbara mı dönüşüyor ?Bu soru kimler adına soruluyor?
Ayrıca, bu insanların güvenliğinin sağlandığından devlet emin olmak zorunda değil mi? Polisin canı istemediğinde çekindiğinde artık sebebi neyse kafasına göre görevini yapmama lüksü ne zamandan beri var? O olaydan haberdar edilip de mabadını kımıldatmayan polisler şuan neredeler? Hala görevdeler mi? Hangi hakla! Hangi yüzle taşıyorlar o üniformayı!
İhbar üzerine müdahale etselerdi belki de bu gün o tv kanalında şehit diye bahsedilen çocuklar sadece büyük bir korkunun şahidi olarak katılacaklardı programa ... Bu ihtimali düşünmek bile yetiyor öfkelenmeye... Bu neyin rahatlığı . Neyin acizliği...
Ben ki suçlu dahi olsa bir insanın bunlara maruz kalmasına dönüp hak etmiş diyemem denilmesini kabul edemem. Bu masumların bu hale düşürülmesini aklım almıyor. Neydi bir mahalle insanı hayvandan aşağı düşüren bu öfkenin sebebi. Anlamıyorum. Bir anne nasıl olur da başka bir ana kuzusunun parça parça edilmesine zılgıtla tempo tutar anlamıyorum.
Vahşilik hayvana mahsus sanıyorduk peki bunlar ne? Her biri neye acıkmıştı ki 16 yaşında bir çocuğun bedeninde aradılar açlıklarını giderecek şeyi .
Bir evladı anne babası ne olursa tanımaz. Ne kadar parçalanırsa anne babaya dahi yavrusunu seçmek zor gelir?
Devletin boynuna borçtur diyorlar öyledir. Bu olayın faillerinin ,azmettiricilerinin , olanlara göz yumanların ,alkışlayanların, bunlara destek olanların, görevini kötüye kullanan hatta direk kullanmayan polislerin, müdahale etmeyen kamu personelinin ...kim varsa eli gözü hatta fikri değmiş kim varsa hepsinin yargılanıp cezalarının verilmesini sağlamak devletin boynun borcudur...

2 Haziran 2014 Pazartesi

Cemaatle ''haremlik-selamlık'' sabah namazı

Memleketimin ''benim kalbim temiz'' dinine inanan güzide elitleri kültürel fosillerimiz bence artık koruma altına alınmalılar. Hayır, elbette ki burası özgür bir ülke ve sevgili abidelerimiz yıllardır kendilerine benzemeyen, benzememek için uğraşan, benzemekten Allah'a sığınanlara ... kuru sıkı sallama özgürlüğünü son damlasına kadar kullanıyor zaten, kalanını da içip kafalarını güzelleştiriyorlar herhalde :)  Peki de insan bunca yıl sağını solunu çekiştirmekten hallere girdiği inancı, ya da tuhaf sıfatlar yakıştırmakta yarıştığı insanların yaşayışlarını ister istemez öğreniverir be, hani tabiri caizse uçuşa geçeği alanın bir planını da mı çıkarmaz insan bilinçsiz tüketicilerim benim :)

  Yılların tecrübeli ( tecrübe alanı malum ) yayın organı, işine ciddiyetle sarılan gazetecileri bağrına basan malum medya grubunun marka isimlerinden sevgili Milliyet , Ayasofya önünde kılınan sabah namazını haber yapmak için cümle seçiminde nasıl sancılı bir süreç yaşamışsa '' haremlik selamlık'' kılındığını da iliştirmeden edememiş...Şimdi bu haberin çeşitli hazırlanma ve incelenmeden geçip yayınlandığını düşünürsek durum daha komik bir hal alıyor. Düşünün koskoca yılların kaymak yayın organı sabah namazını haremlik selamlık kıldılar diye vurgulama gereği duyuyor da içlerinde biri de ''googlecana cemaatle namaz kılmak yazıp bir bakalım da öyle yazalım ne olur ne olmaz'' diye akıl edemiyor .
Gerçi pek sayın Özkök gibi düşünüp(!) “Mini etekle beş vakit namaz kılınacağını, başörtüsüyle içki içilebileceğini düşünen ve buna cüret edebilen kadınların ülkesini düşlüyorum!” diyebilen ve üstüne de oluşturduğu  fikir ucubesinden emin şekilde “Söyle var mı bunda adaba aykırı, inanca ters düşen bir şey?” diye de sorabilen zihniyetlerin yaşam alanı olan bir yapıdan aksini beklemek de benim cahilliğim olsa gerek.

  Ama yine de keşke hücum edecekleri alan hakkında bu kadar su katılmamış olmasalar insan karşısında da en azından belli kapasitenin üstünü görmek istiyor çünkü bu da hak bir yerde değil mi?

11 Mart 2014 Salı

ölü kalkan mı nasıl yani? Allah ıslah etsin vicdanlarımızı.

Berkin isimli bir çocukcağız hakka yürümüş bugün... çocuk olunca, çocukluk olunca mevzu insan kekeme oluyor, karman çorman oluyor, bu hep böyle oluyor...Bütün amalar ses kısıyor, ölüm ve ölmek üstüne bildiklerini içten içe tekrar etmek zorunda hissediyor insan ki yanlışa düşmesin yanlış bir kelam geçirmesin içinden...Bu şahsi bir iç mücadelesi tabii...
Pekii ya bu ölüm üstünden acı üstünden ilerlemeye çalışanlar, nasıl bir hesapsızlık içindeler ki bu nasıl bir kederleniş halidir ki bütün dünyevilikleri geride bırakması gereken o en taze anlarda dahi gözler gönüller hala tam ekran dünyaya açık halde...O çocukcağız bir şiddetin kurbanı oldu değil mi? bu şiddetin sebepleri neydi , kimlerdi sebep; polis, devlet, tüm devlet kademeleri, tüm üniformalılar ama asla siviller değil öyle mi? Ah bir bitmedi şu kör olasıca ölü kullanıcılığınız. Berke bir kör şiddetin kurbanı oldu KARŞILIKLI bir kör olmuşluğun kurbanı oldu;
Sokaklara çıkmaya, galeyana gelmeye dünden meraklı, memleketi sokakta hırlaşarak kurtarmanın yol olduğunu sananlarla, özgürlüğün bambamca manası dışında manalarının da olduğunu bilmeyenlerle; eline aldığı gücün ve içinde bulunduğu kaosun kontrolünü düşünmeyi beceremeyecek kadar karmaşanın gazına kapılmışlara, karşısındakinin insan olduğunu bulunduğu yerin sokak olduğunu düşünemeyenlere kurban oldu...
Yazık oldu çok yazık oldu. Şimdi bir fırsat olsa da yine taştaş üstünde koymasak diye el oğuşturanların bu çocuksuluğa ait acıyı dahi kullanmaya başlaması çok ağır kelamlar hakkediyor çok. Ben de suçluydum orada olsaydım anlayabiliyor musunuz üniformalı üniformasız fark etmez o fitili ateşleyen; yanmakla kalmayıp çevresini de yakmaya başlayan, alevken yangın olan ateşten daha az suçlu görülebilir mi bu mümkün mü?...Ah yazık oldu Allah ruhuna rahmet eylesin ailesine sabır versin ve hazır dua etmekteyken diliyorum ki bizlere de vicdanımızı kendi kendimize yönetebilme kabiliyeti versin inşallah. Amin.

2 Mart 2014 Pazar

Allah'a teslimiyeti becerebilmişiz gibi tuttuk teslim olacak kullar bulduk kendimize.Ülke olarak en büyük zaafımız, aslansın kaplansın gazlamasından sonra aydınsın,elitsin,çağdaşsın alkışını elde edebilmek oldu.

Oysa biz benzememeliydik, ılımamalıydık, evrilmemeliydik. Hoşgörülü olmayı ya abarttık yahut tamamen elden bıraktık.Yabancı olana biz gibi olmayana saygılı olmayı çoook yanlış bir anlam...a kaydırıp hayranlığa dönüştürdük.Şefkati,merhameti, yaradılanı yaradandan ötürü sevme düsturunu tuttuk hümanizm ile çağdaşlaştırdık(!).Dışı cilalı içi kupkuru bir kavramlar kutumuz oldu ve zaman ilerledikçe beğendiğimizi attık içine mana merakı olmadan sırası geldikçe kullanılmak üzere.

Allah'a teslimiyeti 'elhamdülillah müslüman' seviyesin ile ' benim kalbim temiz ' seviyesi arasında yeterli görüp sabitledik ve dünyada ait olunacak insanlar, hayatlar, topluluklar ya da sahip olunacak kişisel çıkarlar peşinde koşarak ömür tüketmeyi insanlık hali sayarak meşru kıldık.

Oysa ilk tuttuğumuz ipten hiç ayrılmamalıydık. Karanlıktı, dar ve kalabalıktı geçit birbirimizin elini hiç bırakmamalıydık. Oysa söylenmişti bizlere, birbirinize sıkı tutunun saflarınızı sıklaştırın denilmişti.
Sık tutmayı ihmalimiz ile gruplaşma sevdamız doğru orantılı ilerledi durdu seyrek tuttuğumuz safları şeytan en sempatik hali ile doldurdu. Sırtımızdan vurdu kimimizi ve eline verdi bıçağı bir diğerimizin. Saflarımıza girmişti çünkü bilirdi ki karşımıza dikilse kovulacaktı. Karşımıza dikilse şansı olmayacaktı. Saflarımıza girdi ve selam verdi çünkü bilirdi biz de Allah'ın selamını almak mühimdi.

Allaha teslimiyet çizgisini sabit tutmak zor geldi de dünyevi mensubiyetlere zihin kiralamış olmak zorumuza gidemedi bir türlü.

Oysa emanetler vardı korunacak ve vazifeler vardı icra edilecek unuttuk. Bizdeydi işte sıra o hayranlıkla öğrendiğimiz mazimizin ucundaydık ve bizdeydi sıra ve hala tek umut biziz eğer biz saçma gündem akıntılarına kapılır da kendi ellerimizle kendi ülkemizin ipini çekersek maruz kalacağımız belalara maalesef ki müstahakız demektir.
Bu gün 28 Şubat 2014 ve bu günün 1997 tarihli geçmiş anında Türkiye için yeni bir darbe icad edildi; Postmodern, sevimli, hatta romantik(!)...

'Biz balık hafızalıyız , genetik olarak mı bilmiyorum ama çoğunlukla böyleyiz' demişti bir arkadaş ne çok kızmıştım.Ama haklıymış.Tabi yaş daha aşağı iken ve ergenlik_yetişmişlik arası bilinç geçişi halinde iken ayrı bir heyecanlı, ayrı bir kendinden coşku...lu oluyor insan biz de öyle idik demek ki. Ama artık biliyorum meseleleri de iyi demlemek çok önemli .
.....
Bu gün belli isimlerin doğum ölüm vs günleriymiş de sanırım bir sürü yerde sık sık karşılaştım hani biraz daha görmezden gelsek günün asıl önemini, ilk insanın dünyaya ayak basışına kadar gidebilirdik bence de neyse ki gün 24 saat .

Darbeler kevgirine dönmüş bir ülkede yaşayıp 28 şubat tarihinde iyi ki doğduun falanca mühim şahıs dışında diyebilecek bir şeyler daha bulamıyorsak hafızamızda ve bir şey unutmuşuz hissi rahatsız etmiyorsa içimizi sevmediğim bir eylem olmasına rağmen alkışlara eşlik edebilirim. Çok 'ayık' bir haleti ruhiye maşallah bize kutlaması da yapabiliriz hatta.

Gün içinde hissettiğim yaklaşım ya da iç dürtüler aşağı yukarı;
Benim derdim değil? Bana mı yapıldı? Falanca darbe( Allahım darbeler içinden tercih lüksümüz bile var ) olsa asla şaşmam ama bu benim için çok da mühim değil şeklinde yahut çoktan popülerlik sağlama getirisini yitirmiş bir antikayla muhatap oluş vb hali görüntüsündeydi.Üzücü olmaktan ziyade umutsuzlaştırıcı bir manzara.
.........

Bütün bu çalkantıların, bu hop oturup hop kalkmaların, bu belli kıpırdanmaları takip eden ve istediğini alana kadar da bitmeyen şok şok şok skandallar dizilerinin ORTAK noktası: Türkiye! sesini kıs,boynunu bük ! fazla oluyorsun!! ihtarının mesajını taşımalarıdır.
Aslında şuan içinde bulunduğumuz vaziyeti tartmak için ciddi bir birikime ve olaylar hafızasına sahibiz ( tarihi olarak tabi) Aslında, görmüşlüğümüz var ki bu ülkede ne zaman aniden olaylar patlak vermiş, tvler ve belli önderler ne zaman bulanık suda balık avı yarışına girişmiş, muhakkak üstünden dumanlar kalktığında bir yerlerde uzun süre kapanamayacak delikler açılmıştır.
28 Şubat bir algı oluşturma operasyonudur.
28 Şubat bir neslin üzerine çıkılıp '' sana bu kadar alan fazla bile '' edasıyla kurulan saltanatın ilanıdır.
28 Şubat, irtica,laiklik,müslümanlık, gayrimüslimlik,
cami, başörtü, imamhatip ... gibi üzerine oynanıldığında kazanç getireceği kesin kelimeler ile aşure kazanına çevrilen ülkenin, kafasını kaldırıp dışarıya bakmasının engellenmesi halidir.Ve tabi özellikle İslami hassasiyetler ile ilgili bir itibarsızlaştırma amacı içerir.
28 Şubat Türkiye'ye, dağılan parçalarıyla selamlaşma faslını uzun tutmasının ödetilen bedelidir.
28 Şubat belki de ithal boyunduruktan sıkılıp öz özlemler ile hareket etme isteğinin ödetilen bedelidir.
Bir toplum mühendisliği nasıl yapılır ve siyasal rant için buna nasıl alet olunur gösterimidir.
(Zaten memleket siyasi ve sosyal , insan ve toplum modellemelerinin deney merkezi halinde maşallah, açık hava deney laboratuvarı şeklinde bir hal içindeyiz bir nevi.)
Türkiye, ne zaman benlik farkındalığı ile harekete geçse, ne zaman bir çevresini toparlama, birleşme, birlik oluşturma yahut dahil olma yeltenmesinde bulunsa arka fondan bir CISS sesi duyulmuştur.( çünkü kimsenin bu topraklarda Osmanlıdan sonra kurulabilecek yeni bir denge güce tahammülü yoktur) Üstelik içimizde bu ses eşliğinde ahenkle dans hevesine kapılan da acı ama gerçek çok olmuştur.
Oysa yarıştığımız ve içinde var olma mücadelesi verdiğimiz dünya bize materyalistliği dayatır ve öğretirken bir yandan haçlı zihniyeti kokan tekerlemeler geçiriyor içinden ve hatta bazen de sesli düşünüveriyor bunları, duyuyoruz.Ve biliyoruz ki:
28 Şubatta kırılan kemiklerin kaynamaya başladığını görmek iyi gelmiyor hiç birine...Biz kafalarımızdaki tarafgir kasklardan kurtulup tetikte olmaya en az bu sebepten mecburuz. Bütün takıntılarımızdan sıyrılmaya ve bir olmaya mecburuz. Yakın tarihi iyi okumaya mecburuz...Ve ben itiraf ediyorum Osmanlı tarihi ve İnkılap tarihi ile ilgilendiğim zaman kadar yakın döneme zaman ayırmamış olmanın eksikliği ile bunları dile getiriyorum. Bizim kolları hala canlı olan iki durak öncemizi anlayamamış olmamız acıların tekerrürü ve maazallah daha fenalaşarak tezahürü demektir. İçimizden bir kahraman çıksa da malkoçoğlu gibi buldğuna dalsa diye beklemektense olan bitenin ne olduğundan çok ne amaçla olduğunu düşünmek ve bunun öneminin farkında olmak zorundayız.

21 Aralık 2013 Cumartesi

çok değil az bir zaman önce bir HAKAN FiDAN mevzusu oldu hatırlayan var mı? Ayakkabı kutusu kadar espriye uygun bir durum olmadığından çok hafızada kaldığını sanmıyorum. Peki Hakan Fidan neciydi? Mit müsteşarı. Mit ne iş yapar.CIA,MOSSAD...ne iş yapar? bunlar hep tertemiz mi çalışırlar mesela ya da o şekilde çalışabilirler mi?Hiç bir devletler arası işleyişten haberdar değil iken(şahsım da dahil ) ve merak etmişliğimiz de yokken bu siyasi bilimler prof.u şeklinde kendinden emin hallerimiz de nedir? Her neyse. Demem o ki Hakan Fidan'a yapılıp( daha doğrusu onun üzerinden Türkiye'ye) başarılamayan şey bu gün Başbakana yani hükumete yani devlete yapılıyor ise ( ki öyledir) ve bundan önceki hükümetlere müdahaleler gibi Allah korusun başarılı da olursa şuan en hafif haliyle alkış tutanlar durumun vahametini düzeltebilmek için projeler hazırlıyorlar mı şimdiden acaba bunu çok merak ediyorum. Yolsuzluk , adam kayırma, rüşvet ... madem var suyu bulandırıp durmanın manası ne şaibelerle kamuoyuna bilgiler sızdırıp milleti bir tek şeyle oyalamanın manası ne. Bu düpedüz halka 'biz sizin önünüze bir şeyler atarız nasılsa siz de sonunu gerisini düşünmeden onunla oyalanırsınız' demektir. Bu sözde gizli olan dillere sakız operasyonun samimiyetsizliğini dahi gizlemeye gerek duymuyorlar demektir. Birlik olmak zorundayız partisini vs ayırmak lüksümüz yok şuan tepemizde dönen hatta direk sahaya inen akbabaları def edene kadar bir olmak zorundayız sonrasında bir iç hesap yapılacaksa nasıl olsa yapılır. Ama bir alaşağı edilişi daha bu ülke kaldırır mı nasıl toparlanır nelere maruz kalırız işte o kısmı kestiremiyorum ve sırf bu yüzden diyorum sağduyulu ve birlik olmak zorundayız.Yiyen içen zıkkımlanan gözcülük eden kim ise icabına bakılır bakılmalıdır.Artık meselenin diğer kısmını düşünüp konuşmalıyız .Çünkü o kısmında götürülenlerin telafisi mümkün olmayacaktır.
Cemaat lideri kısmını geçin hadi ve bir Müslüman ilim adamı düşünün ki dört köşede oluk oluk akan Müslüman kanını görmesin, darbelerle ülkesini her defasında kukla iplerine mahkum edenleri görmesin, Mavi Marmara ( savaş değil yardım gemisiydi) gibi temiz amaçlar ile yola çıkmış bir gemiye düzenlenen taarruzu görmesin ve hatta bütün bunlara alttan alttan sempatik kelamlar uçuştursun da ne hikmetse hiiiiç alakası olmadığını söylediği bir mevzuda sülalesi katledilmiş gibi beddualar yağdırsın...hizmet kelimesini samimiyetle karşılayan kimselerin bu tezatı görmemesi mümkün müdür?
Son günlerde olan biten mide bulandırıcı ne varsa hepsinden daha tiksindirici bulduğum bir şey var o da insanların samimiyetlerinin çıkarlarına değdiğinde buharlaştığını görmüş olmam...Ve gösterilenin ardından hiç bir acabaya kapılmadan Allah Allah koşturan insanların konforlu ortamları...Herkesin kesin hükümleri cebinde cüzdanında saklı sanki nasıl oluyor da bu denli seri halde düşünüp yorumlayıp... olanı biteni iç dış analiz edip bir fikir ediniliyor ve derhal VIP bir taraf seçilebiliyor .Sanırım asıl maksat derhal kendine bir taraf seçip ortam muhabbetine dahil olabilecek kelamlara geçebilme telaşı. Neye hizmet ettiğini düşünecek vakit bu sebeple çoğu zaman bulunamıyor. Sormuyoruz neden bu ülkede durup durup bir şeyler patlak veriyor ve neden şimdi ,sormuyoruz bu hop oturup hop kalkmaların sonucunda ulaşılmak istenen ne... derhal olan ile alakadar olmalıyız çünkü , çünkü içinde popülerlik barından işin o kısmı sonrası olmadı ve öncesi unutuldu çoktan, bize ise şuan lazım...Bu tıpkı mahalle teyzelerinin beş çayı dedikodularının sonu başı olmayan ancak eğlendiren içeriklerine benziyor. Vasıfsız, sonuçsuz, muallak, ve hiçbir zaman netleşemeyecek muhabbetler zincirine halka olmakla meşgul ediyorken bizler zihinlerimizi , düşünmeyi değil takip etmeyi, fikir üretmeyi değil de paket paket ortaya atılanları dağıtmayı, yaymayı vazife edinmiş kalabalıklar oluyoruz böylece ... Ne etik, ne ahlaki, ne hoş bir manzara değil mi ?
Üç gün önceye kadar Fethullah Gülen ve cemaatinden diyalogcu , ılıman İslamcı vs vs vs şeklinde bahsedenler alkış kıyamet Fethullah Gülen sempatizanı mı oldular ben mi şaşı görüyorum.Vatanseverlik mi bunun adı şimdi yani politik gençlik mi bu.Nedir bu ne bunun adı nasıl bir haleti ruhiyedir izahını merak ediyorum.Bizi ellerimizle boğacaklar bir gün ve biz hala particicilik,cemaatcicilik oynamaya gayret ediyor olacağız korkarım. Ülkenin başbakanına yahut hükümetine( yani ülkene) okyanus ötesinden düzenlenen bir operasyon ise söz konusu olan ve aynı ülkenin vatandaşları da tam da bunu alkışlamaktaysa ( olan biten bu ise şayet) bunun bir çok adı olur ama hiçbiri vatanseverlik değildir.(burada mesele iktidar partisinin icraatlarını beğenmek-beğenmemek meselesinin üstündedir )
vay be isteyenin istediği şekilde at koşturabildiği bir ülkede yaşıyormuşuz biz.müdahale alanında olduğumuzu bilirdim de bu denli müdahale kevgirine döndüğümüzün farkında değilmişim. Hatta müdahaleden keyif alan bağımlıların bu denli fazla olacağını da hiç hayal etmemişim. Bunca zaman bulabildikleri tüm ulvi alanlardan yanımıza sokulan kimseler şuan gözü dönmüş halde tetikçiliğe soyundular. Yazık.... Fethullah Gülen zaten güzel ılıtıyordu ortamı da yetmedi tabii. Ya da tam tersi artık bu ılıklık kafi gelmiş olmalı ki dönme dolap aktifleştirildi yine. Kim kiminle nerede bilmecesi başladı. AKP muhalifliği yahut yandaşlığı dışında bakış açısı olmayanlar ve cemaati din gibi içine çekmiş olanlar yine şaşırtmayacaklar beni biliyorum. Hep bilindik kelamları bilindik kimseler alkışlayacak. Hiç düşünmez misiniz örülen çorap kime giydirilmek için örülüyor. Bu ülkeye her istediğinde üstelik hiiiç suya sabuna dokunmadan sınırlarımızın çook dışında müdahale edebilen güçlerin olması neden kimseyi rahatsız etmiyor. İşimize gelince bir numaralı Amerika İsrail vs vs düşmanıyız antikapitalistiz amaa işimize gelince de utanmasak büyükelçiliklerine çelenk bırakacağız. Ne sanılıyor peki Akp yi alaşağı edenler yerine bu ülkenin kara kaşı kara gözüne halel getirmeyecek bir yönetim mi koyacaklar. Tanzimat'tan beridir dank etmedi hala batıya dönüklüğümüzün bize ettikleri. Ne zaman bir kesimin istemediği gibi gitse işler ya asker ya cemaat aracılığıyla uzaaak diyarlardan medetler umuldu. Bu düpedüz Damat Ferit Paşa kompleksidir ama. El pençe divan işgal kuvvetlerinin önünde düğme iliklemektir. Al gülüm ver gülüm umulur ama tarih bize alan gülün yerine ne verdiğini çoğu kez göstermiştir.

6 Kasım 2013 Çarşamba

KIZLI ERKEKLİ KALMAK MI MEVZU YOKSA BUNU TARTIŞABİLİYOR HALE GELMİŞ OLMAK MI?

Haydiiii okula, sizi eğitim ve öğretime tabii tutacağız deyip çocuk yaşta soktukları binalardan çıkardıklarında iş işten geçmiş olur.Artık zihne yerleşen ezberler bize sürekli ezberle,birilerinin yazdığı tarihi,bir kısım kökleri boşluğa salınmış dilbilgini,aman dağını taşını da unutma... sırtını sağlama alana kadar ne lazımsa ezberle, bir şey ol, mühim bir şey ol... diye fısıldamaya başlamıştır.Düşünme, sorma, verileni al, onunla yetin maneviyatını düşünmek için daha yaşın ne onun sırası değil sen koş aman yarışı ihmal etme nidaları içinde debelenen genç bir kuşak böylece oluşturuldu.Sorun; bingbangden bu yana tüm ezberlerin döksün size ve damarlarına işlemiş şekillendirilmiş bir kaç da kutsal saysın ard arda oldu bitti...Bu değil miydi yapılan bu uygulama çarkından geçmedik mi hepimiz.Tepkilerimiz topluydu tepkisizliğimiz de öyle hep güdülmekten şikayet ettik bunu dahi sürü halde dile getirdik yanlış mı?
Bir zaman sonra artık dünyaya monte düşünüşe alıştı beynimiz.Herşeyi dünya uygunluğuyla ölçüyor dünya tartısıyla tartıp uymayanı reddediyor hale geldik.Sonra bize bir özgürlük öğrettiler bir eşitlik öğrettiler onlar ne dediyse harfiyen iman edip uyguladık.Hani adalet nerede o ne zaman gelecek demedik.Bu özgürlük tanımı eksik değil mi yahut fazla değil mi demedik. içimizdeki manevi açlığı hissettik sağa sola bakınır haldeyken aşk dediler vaaay dedik aldık taptık teslim olduk kutsadık onu unuttuğumuz yahut öğrenmediğimiz bütün kutsallıkları onda aradık ona atfettik zaman sonra bütün çirkinliklerimize de onu kalkan ettik alet ettik...İçini boşaltıp posasıyla meşguliyetlere harcadık vaktimizi...Eksik lakin fazla değil aynen bu minvalde gelişti mevzu...

Ben ve bana benzeyenler (malum hep bir örgütmüşüz gibi algılandık bozmuyorum) ise kötünün iyisiydik belki de en azından aileden görüyor,telkin alıyor, sosyal ortam ayarlarımıza uzandıkça kürkçü dükkanımıza döndüğümüzde onarılabiliyorduk.Bu nedenle belki de buna rağmen yıkık dökük, düşe kalka, ancak en azından ettiği halttan pişman olabilen, belini doğrultmaya uğraşabilen ve ömrünü buraya kadar yalpalasa da doğruya yön tutmuş vaziyette getirebilen bireyler olabildik.(Avuntum dahi içler acısı)Allah içinde bu eksikliği hissedebilen her kula onarabilme kabiliyetini de fazla fazla versin inşallah...

Pekiii bir de aksini düşünelim:

Yıllarca yalnız kariyer kovalayan tazı olarak yetiştirilmiş isem,
Yıllarca ' sen testini çöz yavrum başka şey düşünme aman' denilerek izole edilmişsem,
Yıllarca maneviyata yaklaşmayı bir tehdit ve gençliğe zeval getirecek bir şey yaşlılığa yakışır bir huzur aracı olarak tanımışsam,
Her şeyi öğrenmiş iken islamı yalnız günah_sevap Allah'ı yalnız sıkıştığımda başvurulacak bir merci olarak görmüşsem,
Yıllarca okullarda göstermelik bir din ve ahlak dersi almış ve boş ders muamelesiyle geçiştirişlerimle öğünebilmiş eksikliğini fark edememiş isem...Benden bu saatten sonra devlet manen hassas olmamı nasıl bekleyebilir.Nasıl gördüğü tabloya şaşırabilir.Ve ne hakla HÖYT O GERÇEKLEŞTİRMEKTE OLDUĞUNUZ EYLEM HARAMDIR ZİNHAR YASAK diyebilir ve bunun ciddiye alınmasını nasıl bekleyebilir.
(İslam inancına dahil olmayan kimseler mevzum dışıdır ve hemen belirteyim insanların ahlaki genişlikleri kendilerini ilgilendirir devleti asla beni hiç ilgilendirmez ve tekrarlıyorum süte yaklaşabilecek durumda olan varsa hemen şapka çıkarırım ancak ben değilim )
Demem o ki Elhamdülillah Müslümanım diyebilen birinin ' ben dilediğim ile dilediğim yerde dilediğim haltı yiyebilirim bu benim özgürlüğümdür' narası atmaya utanmaması zaten başlı başına bir felaket iken bir de inşallah devlet eliyle düzenlenen ev baskınlarına şahit olma rezaletini yaşamayız.Şu an eminim bu iki cümleyi yanyana görmeyi anlamlandıramayanlar var.Ancak evet aynen okunduğu gibidir.Demem o ki:
1.
Kız erkek ,haram helal,aşk,günah,...allah ne verdiyse topunu ayırmadan seçmeden bünyesine alabilecek denli geniş Müslüman derdine kendisi yansın devletin başka işi gücü mü yok.
2.
İnsanların ahlaki değerlerini zorla şekillendiremezsin,kişi yaşadığı hali kendisine yakıştırabiliyorsa devlet olarak sana ötede oyna canım demek düşer ancak.
3.
Evet şu zamanda bangır bangır dillendirilen kepazelikler çürümüşlüğün göstergesidir ve evet Amerikanvari hayat tarzına özenmekten başların nasıl fır döndüğünün göstergesidir ve bunun suçu vebali yine döner dolaşır yönetimi bulur yani devlet tamamen bu hızlı çürüyüşü sineye de çekemez çekmemelidir.
Eeee öyleyse nedir?
Ahlak vicdan inanç utanma ... öğretilir,hatırlatılır,hassasiyetler yenilenir onarılır koptuğu yerden ipler bağlanmalıdır vs..ancak yasak,tüm bu kepazeliği bir nevi kamçılar, gözde büyütür,normalleştirir,ihtiyaç olarak algılanmasına sebep olur.Hepsinden öte vicdanını susturmuş,vicdanını unutmuş,Allah korkusu,kul utancını aşmış kimseyle devletin kovalamaca oynamasının da bir manası yoktur.Bir noktadan sonrası da korkarım özel hayata müdahaleye girer ki bu hiç bir şekilde şahsen tanık olmak istediğim bir tablo değildir. Bana görünen tablo budur başka tabloları da izlemek ölçmek tartmak düşünceme katmak isterim. Selamet ile.Hobbit.

12 Ağustos 2013 Pazartesi

hiçbir şeyin ölüm kadar hakiki ve garanti olmadığı dünyada öyle ucuza alıyoruz ki günahları; kendim için korkuyorum sevdiklerim için korkuyorum çünkü zaman koskoca veballerin minik minik bölünerek önümüze atılı verildiği bir zaman ve nefs tercih edilmeye çok müsait görünüyor çoğu kez.: öğrenci olmayıp üç beş kuruş indiriminden faydalanmak uğruna kul hakkının hamallığına vebaline razı olmak gibi, ...bir sepet fazla fındık için komşu sınırdan bahçeye uzayan dalları toplayıp yapılanın hırsızlık olduğunu anlamazdan gelmek gibi, sınavla personel alınan bir müesseseye havadan yerleşip helal kazanç sağladığını sanmak gibi...kamuya ait ortak kullanım alanlarından babamızın malı edasıyla yararlanırken herkesin orada bizim kadar hakkı olduğunu unutup hiç tanımadığımız muhtemelen de tanımayacağımız insanların hakkına girmek gibi...iş yerinde vazifemizi yıkacak uslu mizaçlı birini bulur bulmaz gözünün yaşına bakmayıp namusla para kazandığını sanmak gibi...huyunu suyunu zerrece bilmeyip sırf toplum içinde barınabilmek ya da sadece nefsini memnun etmek amacıyla onu bunu yaftalayıp kimsenin ahını almadığını sanarak yaşamak gibi... basit, dikkate değer görülmeyen, âdeta gelenekselleşmiş içimize işlemiş günahlara kapılıp nefsime uymaktan Allaha sığınırım. Bağışlanabilmek umudunun dahi nimet olduğunu idrak edenlerden olmayı nasip etsin rabbim cümlemize inşallah.amin.