Uykunun ,uyanıklık perdesine el attığı o ilk an.Gözlerini aralamışsın ve ağır ağır kabul ediyorsun bünyene aydınlığı.Uykunla vedalaşmayı henüz noktalamışsın.Kollarını uyuşuk hareketlerle iki yana açıp tebessüm ediyorsun ve tam da o sırada cıvıl cıvıl,şen şakrak günaydııın nağmeleri dökülecek oluyor dudaklarından.
Maalesef,hayat bu sabah da pek bir suratsız.Hemen içindeki şölenin sesini kısıyor ve bir saygı duruşu edasıyla yorganı üzerinden sıyırıyorsun.Gereksiz bir ağırlık çöküyor sabah sabah,ciddiyetle doğruluyorsun yatağında.Bu arada pencerenden süzülen güneş rahat durur mu; göz kırpıyor,aklını çelmeye çalışıyor,ruhunla oynaşıyor.Ve sen içinin kıkırtılarını mecburen bastırıyorsun.Güneşi de küstürüyorsun,ruhunu da.
Ağız tadıyla bir günaydn diyemeden güne başlıyor ve müthiş bir ciddiyetle yaşıyorsun.Böylece olması gerekenden kat kat fazla yoruluyorsun.Neden mi;içine hapsetiğin günaydınlara her gün bir tane daha ekliyorsun da ondan,daha yatağından kalkmadan yakana yapışan o ağırlığın sorumlusu içindeki birikmenin yükünden başkası mı sanıyorsun.Benden duymuş ol öyleyse ; "değil".
Aksini yaşamaya çalışıp deli gömleğini ensemde hissetiğimden bu yana benimde içimde rengarenk günaydınlar birikti ve sanırım bir çoğumuz(farklı nedenlerle) cıvıltılı günaydınlarımıza susturucu takıyoruz.
HOBBİT
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder