2 Mart 2014 Pazar

Bu gün 28 Şubat 2014 ve bu günün 1997 tarihli geçmiş anında Türkiye için yeni bir darbe icad edildi; Postmodern, sevimli, hatta romantik(!)...

'Biz balık hafızalıyız , genetik olarak mı bilmiyorum ama çoğunlukla böyleyiz' demişti bir arkadaş ne çok kızmıştım.Ama haklıymış.Tabi yaş daha aşağı iken ve ergenlik_yetişmişlik arası bilinç geçişi halinde iken ayrı bir heyecanlı, ayrı bir kendinden coşku...lu oluyor insan biz de öyle idik demek ki. Ama artık biliyorum meseleleri de iyi demlemek çok önemli .
.....
Bu gün belli isimlerin doğum ölüm vs günleriymiş de sanırım bir sürü yerde sık sık karşılaştım hani biraz daha görmezden gelsek günün asıl önemini, ilk insanın dünyaya ayak basışına kadar gidebilirdik bence de neyse ki gün 24 saat .

Darbeler kevgirine dönmüş bir ülkede yaşayıp 28 şubat tarihinde iyi ki doğduun falanca mühim şahıs dışında diyebilecek bir şeyler daha bulamıyorsak hafızamızda ve bir şey unutmuşuz hissi rahatsız etmiyorsa içimizi sevmediğim bir eylem olmasına rağmen alkışlara eşlik edebilirim. Çok 'ayık' bir haleti ruhiye maşallah bize kutlaması da yapabiliriz hatta.

Gün içinde hissettiğim yaklaşım ya da iç dürtüler aşağı yukarı;
Benim derdim değil? Bana mı yapıldı? Falanca darbe( Allahım darbeler içinden tercih lüksümüz bile var ) olsa asla şaşmam ama bu benim için çok da mühim değil şeklinde yahut çoktan popülerlik sağlama getirisini yitirmiş bir antikayla muhatap oluş vb hali görüntüsündeydi.Üzücü olmaktan ziyade umutsuzlaştırıcı bir manzara.
.........

Bütün bu çalkantıların, bu hop oturup hop kalkmaların, bu belli kıpırdanmaları takip eden ve istediğini alana kadar da bitmeyen şok şok şok skandallar dizilerinin ORTAK noktası: Türkiye! sesini kıs,boynunu bük ! fazla oluyorsun!! ihtarının mesajını taşımalarıdır.
Aslında şuan içinde bulunduğumuz vaziyeti tartmak için ciddi bir birikime ve olaylar hafızasına sahibiz ( tarihi olarak tabi) Aslında, görmüşlüğümüz var ki bu ülkede ne zaman aniden olaylar patlak vermiş, tvler ve belli önderler ne zaman bulanık suda balık avı yarışına girişmiş, muhakkak üstünden dumanlar kalktığında bir yerlerde uzun süre kapanamayacak delikler açılmıştır.
28 Şubat bir algı oluşturma operasyonudur.
28 Şubat bir neslin üzerine çıkılıp '' sana bu kadar alan fazla bile '' edasıyla kurulan saltanatın ilanıdır.
28 Şubat, irtica,laiklik,müslümanlık, gayrimüslimlik,
cami, başörtü, imamhatip ... gibi üzerine oynanıldığında kazanç getireceği kesin kelimeler ile aşure kazanına çevrilen ülkenin, kafasını kaldırıp dışarıya bakmasının engellenmesi halidir.Ve tabi özellikle İslami hassasiyetler ile ilgili bir itibarsızlaştırma amacı içerir.
28 Şubat Türkiye'ye, dağılan parçalarıyla selamlaşma faslını uzun tutmasının ödetilen bedelidir.
28 Şubat belki de ithal boyunduruktan sıkılıp öz özlemler ile hareket etme isteğinin ödetilen bedelidir.
Bir toplum mühendisliği nasıl yapılır ve siyasal rant için buna nasıl alet olunur gösterimidir.
(Zaten memleket siyasi ve sosyal , insan ve toplum modellemelerinin deney merkezi halinde maşallah, açık hava deney laboratuvarı şeklinde bir hal içindeyiz bir nevi.)
Türkiye, ne zaman benlik farkındalığı ile harekete geçse, ne zaman bir çevresini toparlama, birleşme, birlik oluşturma yahut dahil olma yeltenmesinde bulunsa arka fondan bir CISS sesi duyulmuştur.( çünkü kimsenin bu topraklarda Osmanlıdan sonra kurulabilecek yeni bir denge güce tahammülü yoktur) Üstelik içimizde bu ses eşliğinde ahenkle dans hevesine kapılan da acı ama gerçek çok olmuştur.
Oysa yarıştığımız ve içinde var olma mücadelesi verdiğimiz dünya bize materyalistliği dayatır ve öğretirken bir yandan haçlı zihniyeti kokan tekerlemeler geçiriyor içinden ve hatta bazen de sesli düşünüveriyor bunları, duyuyoruz.Ve biliyoruz ki:
28 Şubatta kırılan kemiklerin kaynamaya başladığını görmek iyi gelmiyor hiç birine...Biz kafalarımızdaki tarafgir kasklardan kurtulup tetikte olmaya en az bu sebepten mecburuz. Bütün takıntılarımızdan sıyrılmaya ve bir olmaya mecburuz. Yakın tarihi iyi okumaya mecburuz...Ve ben itiraf ediyorum Osmanlı tarihi ve İnkılap tarihi ile ilgilendiğim zaman kadar yakın döneme zaman ayırmamış olmanın eksikliği ile bunları dile getiriyorum. Bizim kolları hala canlı olan iki durak öncemizi anlayamamış olmamız acıların tekerrürü ve maazallah daha fenalaşarak tezahürü demektir. İçimizden bir kahraman çıksa da malkoçoğlu gibi buldğuna dalsa diye beklemektense olan bitenin ne olduğundan çok ne amaçla olduğunu düşünmek ve bunun öneminin farkında olmak zorundayız.

Hiç yorum yok: